Bilimsel metodoloji, nedensellik üzerine kuruludur. Nedensellik ise,
her olayın bir 'sırada' gerçekleştiğini, hiçbir şeyin yoktan
varolamayacağını ve her şeyin bir neden-sonuç dizisini takip ettiğini varsayan bir
düşünce tipidir. Dolayısıyla, bu bakışta hiçbir şey kendinden önceki
'nedenlerden' bağımsız oluşamaz. Bu nedenler 'karmaşıklık' sebebiyle kestirilemeyebilir fakat bu yine de onların olmadığını ispatlamaz. Bu görüş, fiziğin temel varsayımlarıyla ilişkilidir. Fakat nedensellik temel
bakış olarak alındığında, bizim anlamlı bulduğumuz bazı olaylar sadece
tesadüflerden ibaret hâle gelir. Hepimiz bize gizemli veya mucizevi
olarak gelen bir takım fenomenleri gözlemlemişizdir. Bunlar için
nedensel bir açıklama bulmak çoğu zaman imkânsızdır.
İncelemek için Jung'dan bir örnek getirebiliriz:
M. de Fortgibu, M. Deschamps diye birine, çocukken Orleans'ta bir parça kabak tatlısı verir. Deschamps, On yıl sonra Paris'te bir aşevinde başka bir kabak tatlısı bulur, bir parça daha olup olmadığını sorar. Ama kabak tatlısının daha önce M. de Fortgibi tarafından sipariş edildiği anlaşılır. Aradan yıllar geçer, bir kabak tatlısı partisine çağrılır. Az görülen bir şeydir bu tür toplantılar. Tatlısını yerken tek eksiğin M. de Fortgibi olduğunu fark eder. O an kapı açılır, yaşlı, yolunu büsbütün şaşırmış biri yürüyerek içeri girer. M. de Fortgibi'dur, elindeki yanlış adres yüzünden yanlışlıkla bu toplantıya dalmıştır. (C.G. Jung, Eşzamanlılık: Nedensellik Dışı Bağlayıcı Bir İlke, sf. 25).
Bu
olayda bir nedensellik bağlantısı kurulup, kurulamayacağı bugünkü
algımızla bilinemez kalıyor. Bizim görünürde hiçbir nedensel bağlantıya
sahip olamayacağını düşündüğümüz şeyler, bizim hiç aklımıza gelmeyecek
şekilde nedensel olarak bağlanabiliyor. O yüzden böyle fenomenleri
incelemeden önce, bu olayların herhangi bir nedensellik bağlamında
açıklanamayacağını göstermek gerekli. Ki bu da imkânsız bir çabaya
karşılık düşüyor.
Mesela, House MD adlı bir
dizide geçen bir olay, bu örneğe benzer bir olay olarak ele alınabilir.
Şöyle ki, bir bölümde, kendini 'mucizevi' birisi olarak gören bir hasta,
başka bir kanser hastasını 'tedavi' etmeye kalkışmış ve bunun sonucunda
kanser hastasının tümörü küçülmüştü. Mucizevi ve görünürde nedensel bir
açıklaması olmayan bu fenomen, dizinin başrol oyuncusu Dr. Gregory
House'u epey rahatsız etmiş ve olayı derinlemesine araştırmasına sebep
olmuştu. Neticede tümörün geçici olarak küçüldüğü anlaşılmış, bunun
sebebinin de 'mucizevi' güçlere sahip olduğuna inanan hastadaki bir
virüs olduğu anlaşılmıştı. Bu durumda Dr. House, nedensel olarak
kavranamayacak gibi görünen bir olayın arkasındaki nedensellik
bağlantısını ortaya çıkarmıştı.
Neticede, nedensellik
varlığı bizden bağımsız olan bir şey. Dolayısıyla, bizim dünyaya
bakışımız ve onu anlamlandırışımız nedenselliğin çalışma biçimini
değiştiriyor gibi görünmüyor. Çünkü, sözgelimi, uçaklar uçuyor... Yani,
bizim nedensellik kavrayışımız doğayla uyum içerisinde, doğa (veya
madde) ise bizden bağımsız varolan bir şey. Kısaca, nedensellik sadece
bizim algılarımızın ürettiği ve sadece bizim algılarımızla uyumlu bir
şey olmaktan ziyade, evreni tutarlı bir biçimde açıklamak konusunda
epey yol katetmiş bir mantık yapısı durumunda. Öyle olmasa, uçaklar
uçmaz, cep telefonları çalışmazdı...
Nedensellik dışı
bir 'ilke' geliştirebilmek için, bu ilkeyi yalnızca bizim algılarımız
dışında da test edebileceğimiz bir alan olması gerekir. Son tahlilde,
yukarıdaki kısa hikayede anlatılan türden karşılaşmaların 'anlamlı'
bulunabilmesinin sebebi bizim algılarımızdan başka bir şey değil...
Yani bizim hayat görüşümüz ve dünya anlayışımız, bu karşılaşmaları
'anlamlı' kılıyor. Evrensel bir 'ilke'nin bu durumları 'anlamlı'
varsayamayacağı açık. Şöyle bakalım: Yukarıdaki örnekte bir kabak
tatlısı var. Eğer ilke şeyleri 'anlamlı' buluyorsa, 'kabak tatlısı' bu
ilke açısından bir şey ifade ediyor demektir. Oysa kabak tatlısı için
'evrensel' bir tarif yok.
Demek ki, bu tür anlamlı karşılaşmalar, eğer sadece tesadüflerden ibaret değillerse, bunu yaratan "evrensel ilke" şeylerle ilgili değil, bizim zihinlerimizle ve zihinlerimizin şeylere atfettiği anlamlarla ilgili... Yani, mümkün olan şey şu: bilincimiz veya bilinçdışımız, gerçek dünyayla bir
şekilde iletişime geçmekte ve bu 'anlamlı' karşılaşmaları yaratmakta.
Jung, hal-i hazırda bunun madde (yahut enerji) temelli bir etkileşim
olmadığını söylüyor. Yani ona göre, bu olayları yaratan şey bizim 'beyin
dalgalarımız' yahut başka fiziksel prosesler değil...
Nedenselliğin sınırları bazı
fenomenleri tutarlı bir arkaplana kavuşturamıyor olabilir. Bu
nedenselliğin bazı şeyleri ıskalıyor olması kadar, bu fenomenlerin sadece tesadüfler
olduğu anlamına gelir. Aynı zamanda, nedensellik, insanın
ürettiği düşünceleri önemli ölçüde sınırlıyor olabilir. Fakat yine de
henüz elimizde bundan daha iyi doğayı modelleyebilen bir araç
bulunmamakta. Dolayısıyla, nedenselliği bir kenara koyduğumuzda, daha
keşfedilmemiş bir ilkenin geçerli olduğu tamamen karmaşık dünyaya adım
atmış oluyoruz. Öyle ki bu dünyada, çıkış noktamız madde etkileşimleri
değil.
Bu durumda nedenselliğin dayandığı iki temel a priori kabul
olan uzam ve zamanın temel rol oynamadığı bir ilkeyi arıyoruz demektir. Bir kere
zamanın içinde yaşayan varlıklar olarak bizim zaman-dışı bir ilkeyi
nasıl keşfedeceğimiz veya keşfetsek de nasıl anlayacağımız meselesi
benim için büyük bir merak konusu...
2 yorum yapılmış. | yorumları oku | yorum yaz:
Kuantum Teorisi için de nedensellik geliştirilebilir mi ? Onun da bir nedenselliği var ancak henüz keşfetmedik mi ? Yoksa nedenselliğin çalışmadığı noktalar var mıdır ?
Bunlar henüz cevabı olmayan sorular. Fakat, dolaşık fotonlar için henüz bir nedensellik bağı kurulabilir görünmüyor. Çünkü birine yapılan etki, ötekine herhangi bir zaman farkı olmadan ulaşıyor. Üstelik uzaklığa göre de bu durum değişmiyor bildiğim kadarıyla. Buysa nedenselliğin en temel iki varsayımını sarsan bir durum.
Belki de nedenselliği de kapsayan daha geniş bir ilke keşfedeceğiz.
Yorum Gönder